Çocuklara yalnız resim yapma tekniğini değil, ülkemiz tarihinin ana çizgilerini de onların yaşına uygun dille anlatan bu kitap türü icadınız için sizi kutlar, ürün ve icatlarınızın süregitmesini diler, teşekkürlerimi ve en iyi dileklerimi sunarım. Bilge Umar

Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı (1)


Copyright © Cahit Çelik, 2010.

Anaokulu ve ilköğretim çağı çocukları için yararlı olabilir.



Önce öğretmene bir merhaba!..

Her ailenin en değerli varlığı, toplumun geleceği, çiçeklerin en güzeli, ellerindedir öğretmenim. Dikeni var diye, bakımı zor diye, “bu kadar paraya, bu kadar olur” diye, ya da başka düşüncelerle, sana emanet edilmiş olan o en güzel çiçeği çirkinleştirme öğretmenim. Sana yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi, sen de öğrencilerine yapma. Çocuğu azarlama, çocuğu aşağılama, çocuğu korkutma, çocuğun canını yakma öğretmenim. Mini minnacık da olsa çocuk, her şeyi merak eder, dünyayı ve olayları öğrenmek ister. Çocuğun işini zorlaştırma, kolaylaştır öğretmenim. Resim yapmak, çocuğun özgürlüğüne özgürlük katar. Resim yaparken çocuk, daha güzel bir dünya düşler, insanı ve doğayı sevmeyi öğrenir, hesaplama kıyaslama gücü kazanır, daha bilgili becerikli yapıcı yaratıcı akılcı ve paylaşımcı olur, çocuğa çokça resim yaptır öğretmenim. El yordamıyla güzel resim yapılmaz. Çocuğun resim bilgilerini artır, güzellik duygularını geliştir, arada bir çocuğu değil, çocuğun yaptığı işi eleştir öğretmenim. Okulda mutlu olan çocuk, evde durmaz. Öğretmen iyi olursa, öğrenci kötü olmaz. Aklımın erdiği, gözümün gördüğü, dilimin döndüğü, bu kadardı, bu kadarcık yazdım, ötesini sen anla öğretmenim!.. 


Anne baba abi abla amca dayı hala teyze, ilgilenecek kim varsa herkese merhaba!..

Okulda yapılan çalışmalar yeterli olmaz. Öğrenilen bilgilerin evde bir daha gözden geçirilmesi gereklidir. Hesaplama kıyaslama sorgulama algılama anlama anlatma zorluğu çeken çocuk, resim yapmaktan hoşlanmaz. Yetenek yatkınlıktır, tek başına hiçbir işe yaramaz. Resim yaparken çocuğun ne kadar mutlu olduğunu, el becerilerinin ve güzellik duygularının arttığını, kendine güven ve sorumluluk duygularının serpilip geliştiğini göreceksiniz. Yeter ki, çocuğunuzdaki güzellikleri görmeye istekli ve hazırlıklı olun. Çocuğunuzu başka çocuklarla yarıştırmayın.

Bu çalışmadan asıl yararlanacak olan çocuk, okumayı yazmayı çizmeyi bilmiyor olabilir. Bu bilgileri okumak ve çocuğa açıklamak, büyüklerin bir görevi olarak ortaya çıkıyor. Hiç değilse bu bilgileri çocukla birlikte okuyun. Boyanın nasıl tutulacağını çocuğa açıklayın. Böyle bir resim yap diye çocuğu zorlamayın. Bırakın, çocuk isterse yapsın. İstediği yerden başlasın. İstediği gibi boyasın. Özgürce üretim yapmanın keyfini yaşasın. Daha güzel bir dünya düşlesin. Yurdunu yurttaşını bilgiyi bilgeyi sanatı sanatçıyı sevmeyi öğrensin. Yaptığı resimler, evimizi okulumuzu süslesin. İşimiz çok zor, hepimize kolay gelsin!.. 


RENK AYIRIMI



İçinde yaşadığı mağaranın duvarına o ilk çizgiyi çizmekle insan dünyayı değiştirdi. İlkellikten uygarlığa doğru görkemli bir yolculuk başladı. Çizgi ile yapılan anlatım, işin içine renk girdikçe daha etkili oldu. Renkler çizginin değerini azaltmadı, artırdı. Renk ile anlatım, gün geçtikçe ağır bastı. Artık diyebiliriz ki, resim renkle anlatımdır.    Allı yeşilli mavili giysi giydirilmiş karga korkuluğu bile güzel gözükür. Öyle ise, resimde çizgi, belkemiği değerindedir.

Fizikçi matematikçi bilgin Isaac Newton, 1666’da, gökkuşağı dediğimiz doğa olayının bir benzerini kendi evinde gerçekleştirdi.  Önce koyu karanlık bir oda hazırladı. İçeriye incecik bir güneş ışığı demeti sızmasını sağladı. Sonra bu güneş ışığı demetini bir prizmadan geçirdi. Böylece, ışık renklerini ayırmayı başardı. Güneş ışığının, magenta, koyu mavi, cyan mavisi, yeşil, sarı ve  kırmızı renkten oluştuğunu gördü.


   magenta                mavi            cyan            yeşil              sarı         kırmızı



Newton’dan 135 yıl sonra, 1801’de yine bir fizikçi, Thomas Young bu ışığı ayrıştırma deneyinin tam tersini yaptı. Karanlık odada kırmızı, yeşil ve koyu mavi üç dia-pozitif yardımıyla kırmızı ışığın üzerine yeşil ışık getirdi. Kırmızı ışığın yeşil ışıkla çakıştığı yerde sarı renk oluştuğunu gördü.



Kırmızı ve yeşil ışık demetinin üst üste  gelerek oluşturduğu bu parlak sarı renk üzerine, koyu mavi ışık düşürdüğünde daha ilginç bir bilgi elde etti.

Kırmızı yeşil ve koyu mavi ışığın üst üste geldiği yerde bir beyazlık oluştu. Koyu mavi ile yeşilin çakıştığı bölgede cyan mavisi, kırmızı ile koyu mavinin çakıştığı bölgede magenta renk ortaya çıktı. 


Kırmızı, yeşil ve koyu mavi, üç ışık demeti üst üste geldiğinde, beyaz renk oluşur.


Magenta, sarı ve cyan mavisi üç ışık demeti birleştirildiğinde, siyah oluşur. Magenta ve sarı ışık demeti çakıştığında kırmızı renk ortaya çıkar. Magenta ve cyan mavisi iki ışık demeti çakıştığında koyu mavi oluşur. Cyan mavisi ve sarı ışık demeti çakışırsa, yeşil renk ortaya çıkar. 


ÖZETLERSEK:

1) Kırmızı, yeşil ve koyu mavi üç ışık demeti birleştirildiğinde, beyaz ışık elde edilir. Beyaz ışığı oluşturan üç renk, ana renktir.

2) Magenta, sarı ve cyan mavisi üç ışık demeti birleştirildiğinde, siyah elde edilir. Birleştirildiğinde siyah elde edilen üç renk, ikincil renktir.

3) İşte bu belirleyici altı renk yardımıyla, siyah ve beyaz dahil, bütün renkleri elde edebiliriz. Renkli televizyon buna örnektir.

4) Kırmızı ve yeşil ışık birleştirildiğinde sarı renk oluştuğu halde, kırmızı ve yeşil boya karıştırıldığında sarı renk elde edilmez.

5) Böylece, ışık renkleri ve boya renkleri  diye bir ayırımın eşiğine geldik. Burada biraz durmak ve renk ayırımı bilgilerimizi bir daha gezden geçirmek gerekir.

6) Renk ayırımı bilgisi olmasaydı, renkli televizyon yayını ve matbaacılıkta renkli fotoğraf baskısı yapılamazdı. 







MATBAACILIKTA RENKLER

Magenta üzerine sarı basılırsa, kırmızı renk oluşur.



Cyan mavisi üzerine sarı basılırsa, yeşil renk oluşur.



Cyan mavisi üzerine magenta basılırsa, koyu mavi oluşur.


Matbaacılıkta magenta, sarı ve cyan mavisi ana renktir. Diğer bütün renkler, işte bu üç ana renkten elde edilir. Dördüncü renk siyah, baskı kalitesini artırmak içindir. 




RESİM BOYALARI



Her şeyin bir yolu yordamı vardır. Resim yapmanın da bazı temel kuralları vardır. Bu kurallardan biri de boyaları tanımaktır. Resim yapmak için kullandığımız boyalar, 1) sulu boya, 2) yağlı boya, 3) guaş boya, 4) akrilik boya, 5) pastel boya, 6) mum boya’dır. Bu boyaların renk verici maddesi aynıdır. Farklı olan, bu renk verici maddelerin nasıl taşındığıdır.


SULU BOYA

İncecik toz haline getirilmiş boya maddeleri arap zamkı adı verilen bir tutkal içine katılır. Arap zamkı, su ile çözülen ve sürüldüğü yere çok iyi yapışan saydam bir tutkaldır. Sulu boya ile resim yapabilmek için, su ve fırça gerekir. Uygun bir çalışma ortamı gerekir. Kullanımı kolay değildir. Yapılan yanlışı düzeltme olanağı yoktur.


YAĞLI BOYA 

Toz haline getirilmiş boya maddeleri, arap zamkı içinde değil de, uygun bir yağ içinde taşınırsa yağlı boya adını alır. Özel çalışma ortamı istediği ve geç kuruduğu için uygun değildir. İş bitiminde fırça temizliği gereklidir.


GUAŞ BOYA 

Sulu boya'nın kardeşi gibidir. İncecik toz haline getirilmiş boya maddeleri, nişasta kolası adı verilen yapıştırıcı içinde taşınır. Bu yapıştırıcının özelliği yüzünden, guaş boya saydam değil, kapatıcıdır. Kullanım biçimi sulu boya gibidir. Kapatıcı bir boya olduğu için, olabilecek hataları düzeltme olanağı vardır. Afiş boyası olarak öne çıkmıştır. Fikret Mualla’nın guaş boya ile yapılmış çok güzel resimleri vardır.


AKRİLİK BOYA 

1960’lı yıllarda resim yapmak için üretilen akrilik boyanın ilgi çekici olması doğaldır. Kullanımı kolaydır ve üstün özellikleri vardır. Aynen sulu boya gibi, guaş boya gibi, yağlı boya gibi çalışılır. Su ile inceltilir. Çok çabuk kurur. Kuruduktan sonra sudan etkilenmez. Kırılmaz, çatlamaz, dökülmez, kararmaz. En kaliteli boya budur. Akrilik boya varken yağlıya ile resim yapmak, bilgisizlik yüzünden değilse, tutuculuğun ta kendisidir. Güzelliği ararken tutucu olmanın gereği yoktur. 











PASTEL BOYA 

İncecik toz haline getirilmiş boya maddeleri, uygun bir yağ içinde taşınırsa yağlı boya,  arap zamkı içine katılmışsa sulu boya,  nişasta kolası içinde ise guaş, çok özel bir plastik yapı içinde taşınıyorsa akrilik boya diye adlandırılır. Pastel boya, aynı toz boyaların, katı bir hamır oluşturana kadar, tebeşir tozu ve su ile karıştırılmasından elde edilir. Karıştırılma sırasında, boya hamuruna azcık yağ katılırsa, bu bir yağlı pastel olur. Resim yapmaya yeni başlayanlar ve özellikle çocuklar için, ilk seçenek pastel boya olmalıdır. Fiyatı, diğer boyalara göre ucuzdur. Kullanımı kolaydır. Daha önemlisi, pastel boya ile çok hoş resimler yapma ve yeni teknikler arama olanağı vardır. Koyu renkler, beyaz boya ile açılır.


MUM BOYA 

Boya tanecikleri erimiş mum içine katılarak üretilmiştir. Mum saydam yapılı olduğu için, mum boya ile çok parlak renkler elde edilir. Kullanım biçimi, aynen pastel boya gibidir.













RESİM YAPARKEN KULLANDIĞIMIZ

ANA RENKLER VE ARA RENKLER


1) Resim yaparken kullandığımız tüm renkler, kırmızı mavi ve sarı renkten üretilmiştir. Bu üç renk, ana renkler diye adlandırılır.

2) Sarı ve mavi boya birbirine karıştırılırsa, yeşil renk elde edilir. Sarı ve kırmızı boya birbirine karıştırılırsa, portakal rengi üretilir. Kırmızı ve mavi boya birbirine karıştırılırsa,  mor menekşe renk açığa çıkar.

3) İşte bu biçimde, iki ana renk karışımı ile ortaya çıkan üç renk (yeşil, portakal, mor) ara renkler diye adlandırılmıştır.

4) Karşıt renkler birbirinin değerini artırır. Bu yüzden, karşıt renklere bütünleyici renk demek yanlış olmaz. Her ana rengin karşıtı, diğer iki ana rengin ürettiği ara renktir.


YEDİNCİ RENK

Karşıt renk boyalar birbirine karıştırılırsa, her biri diğerini çürüterek öldürür. İki ara renk boya karışımı da çürümeye yol açar. Üç ana renk boya eşit ölçüde birbirine karıştırılırsa, ölüm kesindir. Gri, ölü renk demektir. İşte bu ölmeden önceki çürüme aşamasında, kahve renk elde edilir. Kahve renk elde etmek için, kırmızıya azcık yeşil katmak yeterlidir. Yedinci renk, topraktır. Gökkuşağı'nda altı renk vardır.


SICAK VE SOĞUK RENKLER

Renklerin sıcaklığını termometre ile ölçebiliriz. Üzerine kırmızı düşürülen termometre, sıcaklığın arttığını bildirir. Üzerine mavi ışık yönlendirildiğinde, termometre sıcaklığın azaldığını belirtir. Kırmızı sarı portakal, sıcak renktir. Yeşil mavi mor, soğuk renktir. Yalnızca sıcak renklerle yapılan resimler yeteri kadar etkili olmaz. Yalnızca soğuk renklerle yapılan resimler de başarılı olmaz. Sıcak ve soğuk renkleri birlikte ve uygun ölçüde kullanmak gerekir. Her şey kendi karşıtı ile anlamlıdır. Sıcak-soğuk, savaş-barış, doğru-yanlış,  varlık-yokluk, azlık-çokluk, gibi.



BEŞ TEMEL KURAL 


İnsanın el yazısı, kişilik yapısını açıklar. Öncü artçı gösterişçi korkak asi kişilikler, üç beş satır el yazısı ile kendini belli eder. Ama güzel yazı yazabilmenin en önemli koşulu, kişilik yapısı değildir, kalemi doğru tutmaktır. Resim yaparken de bu kural geçerlidir. Güzel resim yapmak istiyorsak, önce boya tutmayı öğreneceğiz.

Kullanmak istediğimiz pastel veya mum boyayı, kırmadan kutudan alıp defterimizin üzerine bırakalım. Baş parmağımızla işaret parmağımız tam karşı karşıya gelecek biçimde, boyayı iki parmakla sıkıca tutalım. Orta parmakla işaret parmağımızı destekleyelim. Böylece boyayı üç parmakla tutmuş oluruz. Kırılmasın diye, kullanacağımız boyayı ucundan tutmalıyız. Bu bir.

İkincisi, boyayı doğru tutmak yetmez. Tuttuğumuz boyanın da iyi boya olması gerekir. Piyasada yüksek fiyatlarla satılan markalı pastel boyaların, ucuz yağlı pastel boyadan daha kaliteli olduğu bilgisi doğru değildir. Pastel boyanın iyisi kötüsü yoktur. Daha ucuz olanı tercih edilmelidir. Pastel boya yoksa, mum boya doğru seçenektir.

Boyayı doğru tutmak ve kaliteli boya kullanmak yetmez. Resim defterinin de kaliteli olması gerekir. Kâğıdın yeteri kadar kalın olması çalışmayı kolaylaştırır. Pastel boya için üretilmiş renkli resim kâğıtlarına avuç dolusu para vermek, resim yapmaya yeni başlayanlar için gerekli değildir. Kullanacağımız malzemeyi ve kaliteyi, amacımız belirler. Başlangıçta amaç, çok güzel resimler yapmak değildir, resim yapmayı öğrenmektir. Resim bilgilerimiz arttıkça, daha güzel resimler yapacağız.

Dördüncüsü, resim yaparken yeryüzü ile gökyüzünü birbirinden ayırmalıyız. Ağaçlar evler çocuklar ırmaklar dağlar, boşlukta gibi olmasın. Her şeyi gerekli olduğu yerde ve doğru ölçüde yapmalıyız.

Beşincisi, resim kâğıdını ortalamak gerekir. Resmini yapmak istediğimiz şeyleri, boncuk dizer gibi, kâğıdın altına dizmek yanlıştır. Şu veya bu köşeye sıkıştırıp diğer yerleri boş bırakmanın da gereği yoktur. Kâğıdın tamamını doğru değerlendirmeliyiz. Yaptığımız yanlışı hemen düzeltmeliyiz. 








YEDİ RENK

Açık                 Koyu



Karşıt Renkler




Değerli Okuyucu

Konuyla ilgili pek çok soruya yanıt ürettik. Şimdi sıra geldi resim yapmaya. Şöyle bir  kutu pahalı markalı pastel boya ve kaşı gözü ayrıntısı çizilmiş bir “Boyama Kitabı” alsak, “Haydi canım ciğerim, şimdi bunu boya!..” desek, yararlı yeterli olur mu? Deneyler ve bilgiler, bunun yeterli olmadığını kanıtlıyor.

İkinci bölümde, yedi sekiz dokuz yaşındaki çocukların yaptığı resimlerden örnekler yer alıyor. Çocuğumuz bu resimleri taklit ederek işe başlaybilir. Taklit etme, kötü davranış değildir, öğrenmenin bir biçimidir. Benzerini yapan, daha iyisini de yapar. İnsanlığın bilgi birikiminden yararlanmalıyız.

Çocuk resim yaparken, ilgi dağıtıcı her davranıştan kaçınmalıyız. Yaptığı çalışmayı çocukla tartışmalıyız. Ne kadar başarısız olursa olsun, çocuğun yaptığı çalışmayı beğenmeliyiz. Her çalışmanın övgüye değer bir noktası vardır. Översek seversek güvenirsek, hiçbir şey yitirmeyiz. Övgüden yergiden önce, özendirmek yönlendirmek bilgilendirmek gerekir. Başarısızlığı değil, başarıyı görmek gerekir. Daha önemlisi, yapılan çalışmayı değerlendirmek gerekir. Hiç değilse, hoş bir söz söylemek gerekir. 



Sevgili Çocuklar

Boyamaya istediğiniz yerden başlayın. Boyarken boyayı iyice bastırın. Kâğıdın hiçbir yerinde en küçük bir beyazlık bile bırakmayın. Fazla boyayı kazıyıp alın. Koyu renkleri beyaz boya ile açın. Siyah boya kullanmayın. Karanlık resimler yapmayın Yaptığınız resimler aydınlık, pırıl pırıl, cıvıl cıvıl olsun. Yaptığınızla örnek aldığınızı kıyaslayın. Daha iyisini yapmak için uğraşın. Olmasza, bir daha deneyin.

Çalışırken başkasına zarar vermeyin. Boyama işleriniz bittiğinde, boyalarınızı toplayın. Yaptığınız resimleri yırtmayın atmayın. Değerlendirmek için saklayın. Başladığınız işi bitirmeden bırakmayın. Edebiyattan sanattan siyasetten uzak kalmayın. Verdiğiniz sözü unutmayın.

Eğer ki birgün size, herkes güzel resim yapamaz, resim yetenek işidir, yeteneği yoksa çocuğu zorlamaz doğru değildir derlerse, sakın bu sözlere inanmayın.

Deneyler ve bilgiler, asıl bu görüşün doğru olmadığını gösteriyor. Güzel resim yapmak, bilgi ve çalışma gerektirir. Yetenek, yatkınlıktır. Yalnızca yetenek hiçbir işe yaramaz. Çok çalışan dağları aşar. Tembel olan, gölge mavidir, mavilik arar!..




Sonsöz, büyük kardeşler için!..

Edebiyatta sanatta siyasette yaşamda başarılı olmak için, önce gerçeği görmeliyiz. Dünyayı ve olayları doğru kavramalıyız. Yaşadıklarımızdan ders çıkartmalıyız. Yurdumuza yurttaşımıza sahip çıkmalıyız. İnsanlığın bilgi birikiminden yararlanmalıyız.

Yeryüzünde insanlığın yeşerdiği ilk yer, Anadolu toprağıdır. On beş bin yıl önce, ilk buğday tohumunu toprağa eken Anadolu insanı, insanlığın yolunu açtı. Ektiğimiz her tohum tanesi toprakta beş on kat çoğaldı. İşte bu çoğalma yüzünden, Anadolu insanı toprağın doğurganlığına inandı. Ve toprağı, tanrı kabul etti. Toprak Ana’nın kucağında yırtıcı hayvanlara bile yer vardı.

Anadolu insanı çanak çömlek yaparken, çömlekçi çarkı yapmayı akıl etti ve yaptı. İnsanoğlunun yaptığı ilk teknik devrim, işte bu çömlekçi çarkıdır. Beş bin yıldır dönen çömlekçi çarkı, döner dönmez toplum yaşamında köleci düzeni getirdi dayattı. Doğaldır ki, o güne kadar üretimin dışında olan avcı toplayıcı savaşçı kurnaz erkek, olayı hemen kavradı ve kadının elinden çömlekçi çarkını aldı. Savaş tutsaklarını zorla çalıştırdı, onları köle yaptı, kölecilik çağını başlattı.

Çömlekçi çarkından bin yıl kadar sonra, demirci körüğü geldi girdi yaşantımıza.

Köleciliğe karşı direniş devam ederken, dört bin yıl önce demirden balta bıçak kama üretildi. Baltanın bıçağın kamanın üretilmesi, Anadolu’da kıyametin kopmasına yol açtı. Kralların ve kralcıkların elinde balta bıçak kama vardı. Köle olmayı kabul etmeyenler ateşe sarıldı. Kralları ve kralcıkları yaktılar. Can derdine düşen korkaklar, sürüler halinde dağlara uzaklara kaçtılar. Avrupa içlerine kaçanlar, geldikleri yeri yöreyi bile unuttular. Dağlara kaçanlar, toplum yaşamının dışında kaldılar. Köleciliğe karşı direnenler, Anadolu toprağında Türkleştiler. Türkleşme, kavim kabile soy boy ırk inanç dil değiştirme değildir, yurduna yurttaşına sahip çıkmaktır, ekildiği dikildiği toprağa egemen olmaktır.

Üç bin dokuz yüz yıl önce, Anadolu’da akıllanmış krallar ve kralcıklar kuşağı ortaya çıktı. İşte bu krallar ve kralcıklar, içeriden dışarıdan gelen tehlikelere karşı güçbirliği yaptı. Her savaştan sonra durum değişti. Kralcıklar kralların, krallar da Büyük Kral’ın egemenlik alanı içine girdi. Kızılırmak yayı içinde Hatti, Doğu’da ve Güneydoğu’da Hurri, Güneybatı’da Luvi kırallığı vardı. İşte bu üç büyük kırallıktan doğdu Hatti İmparatorluğu. Anadolu ilk defa birleşmiş bütünleşmiş oldu.

Hattiler Hurriler Luviler, Anadolunun yerli halkıdır. Başkası vardır, öncesi yoktur.

Yunan köleciler, üç bin iki yüz elli yıl önce Anadolu’ya saldırdılar. Çanakkale’de Truva Savaşı’nda biz yenildik. Yurdumuz ilk defa işgal edildi. Yabancı boyunduruğu altına girmeyen yerli krallar kralcıklar ve köle olmayı kabul etmeyen insancıklar öldürüldü. Tutsaklar köle yapıldı. Truva Savaşı’ndan sonra, beş yüz yıl boyunca okur yazar kimsenin olmadığı karanlığın külleri örttü Anadolu toprağını.

Kölecilerin dayatması sonucu Anadolu’da Yunan dili yaygınlaştı. Yazarlar sanatçılar bilginler zenginler Yunanca konuşmaya okumaya yazmaya başladı. Heredotos Homeros Strabon Tales Anaksimenes Diogenes Isidoros Sostratos Hippodamos Eudoksos ve daha diğerleri, Anadolu insanı olduğu halde, Yunan nüfusuna yazıldı.

Anadolu toprağında Yunan kölecilerin egemenliği devam ederken, İsa'dan beş yüz elli yıl önce doğudan İranlı köleciler geldi. Ksanthoslu ve Kaunoslu yerli kölecilerin dışında direnen olmadı. Yunan egemenliği bitti. Anadolu ikinci defa işgal edildi.

Pesler’den iki yüz yıl sonra, Makedonya Kralı İskender geldi Anadolu'ya işgal için. Termessos halkı, İskender'in yirmi bin kişilik ordusuna karşı bir avuç kuvvetle direndi. İskender başarılı olamayacağını anlayınca geri çekildi. Ama yine de, krallar kralcıklar hiçbir direniş yapmadan İskender’e teslim oldu. Anadolu üçüncü defa işgal edildi.

İskender, Suriye üzerinden Mısıra gitti. İran’ı Afganistan’ı Pakistan’ı işgal etti. Kurduğu imparatorluğu yönetmek için Babil’e geldi. Ama imparatorluğunun sefasını süremedi. Babilde kırk güne kalmadan öldü gitti.

Pers devleti yıkılır yıkılmaz, İranlı Mitra Amasya’da Pontos Krallığı devletini kurdu. İskender artıklarıyla otuz yıl savaştıktan sonra, İsa'dan önce üç yüz iki yılında, esir düştü ve öldürüldü. Yerine oğlu İkinci Mitra geçti. Savaş devam etti. Pontos Krallığı, Anadolu’da ikinci yerli bağımsız devlettir.

Altıncı Mitra kral olduğunda ufacık bir çocuktu. Ama hayalleri düşleri büyüktü. Karadeniz kıyılarını ve Kırım’ı Yunan kölecilerden kurtardı. İsa’dan önce seksen sekizde, Romalı köleciler savaşa katıldı. Pontos Krallığı’nın orduları, Yunan ve Roma egemenliğini kıra kıra, Sinop’dan İzmir’e uzandılar. Bir günde seksen bin Romalı’yı öldürdüler. Atina’yı kuşattılar. Bergama'yı Pontos Krallığı'na başkent yaptılar. Truva Savaşı’ndan bin yıl sonra, yabancı kölecileri bozguna uğrattılar.

Altıncı Mitra’nın akılsız oğlu Farnakes, düşmanın gözüne girmek için, kendi öz babasını öldürdü ve babasının ölüsünü armağan olsun diye düşmana gönderdi. Romalı köleci Sezar, armağanı alır almaz  fırsatı değerlendirdi, yirmi bin kişilik ordusuyla saldırıya geçti. İki ordu Zile'de buluştu. Farnakes’in kırk bin kişilik ordusu, İsa’dan önce kırk yedi yılında Zile’de Romalı Sezar’a yenildi. Sezar, “Geldim, gördüm, yendim!..” dedi. Pontos Kırallığı da bitti. Anadolu dördüncü defa işgal edildi.

Romalı köleciler o kadar zorbalık yaptı ki, Anadolu halkı doğudan gelen Türkmen savaşçılara omuz verdi. Konya’da Selçuklu Devleti kuruldu. Yeni bir umut yeşermişti.

Selçuklu Devleti de köleci düzen ilişkileri bataklığına battı. Amasya’da Baba İlyas, Selçuklu’ya karşı direniş başlattı. Konya’dan gelen orduyu tek başına karşıladı. Amasya halkı savaşa katıldı. Direnişin öncüsü İlyas, Amasya Kalesi’nin burçlarına bayrak gibi asıldı. İşte o gün itler, köpek adını aldı.

İlyas’ın öğrencisi arkadaşı yoldaşı Baba İshak, Adıyaman’da başlattı ayaklanmayı. Maraş Malatya Sivas Tokat ayaklanmaya katıldı. Amasya’da kanlı çarpışmalar oldu. Konya üzerine yürüdüler. Ama yarı yolda yenildiler. Baba İshak da Amasya’da asıldı.

Direnişçilerden geriye kalmış yaralı iki yiğit, Selçuklu’yu yıkmak için ant içtiler. Söğüt’te Kayı Boyu'na gittiler. Osmanlı’yı örgütlediler. Selçuklu’yu yıktılar. Bu iki yiğit öncüden birinin adı Bektaş idi, Hacı Bektaş oldu. Diğerinin adı Ali idi, Şeyh Edeb Ali oldu.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u almakla, Anadolu’yu Yunan Pers Makedon ve Romalı köleci zorba artıklarından kurtardı. Truva Savaşı’ndan bu yana boynumuzda duran yabancı köleci boyunduruğunu kırdı attı.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında, kuşlar gibi özgür olmanın keyfini yaşadı. Kırk bin kölesi vardı, köleciklerin hepsini özgürleştirdi. Padişah’dan sonra vezirler kizirler ve diğer köleciler kendi köleciklerini özgürleştirdi. Böylece, en az iki yüz bin köle özgürlüğe kavuştu. Eski kölecilik çağı bitti.

Ağa tefeci bezirgân üçlüsü, yeni çağın egemen sınıfı oldu. Ağalar patron, tefeciler banka, bezirgânlar çağdaş bakkal olamadı. Ekonomi çöktü. İsyancı olmayı da öğrendik.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında, İngiliz Fransız Rus oyuncağı olmuş kişiler, Anadolu’da ırkçılık ayırımcılık düşmanlık ihanet tohumları ektiler. Oyuna gelmiş bazı Ermeniler, Türkler’in ciğerine ihanet bıçağı gibi girdiler. Ermeni damarımızı da bizden koparttılar.

1919’da Anadolu beşinci defa işgal edildi. Ama bu işgal beş yıl bile sürmedi. Mustafa Kemal’in askerleri, işgalci düşmanı yurttan attı. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne devrimci geçiş yaptı. Beşinci dalga kölecilerin hevesini kursağında bıraktı. İşte o yüzden, Kemal Atatürk’e saldırıyorlar.

Anadolu’da yerli köleci zorbaları dört bin yıl önce bozguna uğrattık. Kölecilerin egemen olması, iki yüz yıl sonra filizlenen akıllanmış kuşağa kaldı. Pankus denilen köleci meclis, kölenin de bazı hakları olduğunu karara bağladı. Kralla Kraliçeyi aynı yetkilerle donattı. Özgür yurttaşlardan ordu kurmayı başardı.  İşte bu ordu, Türk Ordusu'dur.

Türk Ordusu iki defa yenildiği için, iki bin dört yüz yıl yabancı kölecilerin boyunduruğu altında yaşadık. NATO'ya “girdiğimiz” için yurdumuzu yurttaşımızı yabancıya bıraktık. Amerikan aşkı uğruna yanlış işler yaptık. Boç batağına battık. İşte o yüzden, Türk Ordusu’na saldırıyorlar.

Türkler 1071’de Malazgirt’den Anadolu’ya girdi. Yoğurt peynir koyun keçi kıl yün sattı, ticaret yaptı, zengin oldu. Edebiyata sanata merak saldı, bey gibi yaşadı, devlet kurdu, imparatorluk oldu, dünyayı yönetti. Askeri bakımdan başarısız olunca iflas etti, işgal edildi. Düşmanı denize döktü, demokrasiyi öğrendi, insan olmayı da öğrenecek, diyorlar.

Tükler Orta Asya’dan geldi, Anadolu'nun yerlisi değildi, diye propaganda yapıyorlar. Soy boy kavim kabile ırk inanç ayırımcılığı yapıyorlar. Türkler’i “soykırım” yapmakla suçlayan her türlü görüşe kucak açıyorlar, para pul silah külah yalan dolan her şeyi veriyorlar. Kendileri birleşmek bütünleşmek için uğraşırken, bize ayrışma dağılma dayatması yapıyorlar. Ve bir de utanmadan, hak hukuk insanlık çağdaşlık palavrası atıyorlar. Dostu düşmanı ayırt edeceğiz.

İlk bakışta görüleni algılamak yetmez. Görülmeyeni de görmek gerekir. Yeryüzüne ilk buğday tanesini biz ektik. Son buğday tanesini de biz ekeceğiz. Ama bu arada, Hatti Hurri Luvi köklerimizi de öğreneceğiz. Yurdumuzu yurttaşımızı bilimi bilgeyi sanatı sanatçıyı seveceğiz. Köleciler dayattıkça ayrılığı, birleşeceğiz bütünleşeceğiz. Darda zorda kaldıkça, üretimin gücünü göreceğiz. Yalancı dolancı değil, gerçekçi olacağız!.. 




Pastel boya ile yaptığım bir resimden ayrıntı. Öner Yağcı’nın Gökyüzüne Akan Irmak adlı kitabının ilk baskılarında kapak resmi olarak kullanıldı. Az sayıdaki insanın derin duygusal coşkusunu öne çıkartmak için, gereksiz ayrıntıları attım ve karşıt renkleri birlikte kullandım. Kitap kapağı için yapılmış resimlerin amacı, dikkat çekici ve içeriği yansıtıcı olmaktır. Ben de öyle yaptım. Yaptığım işin içine azcık da kendimi kattım.




Bernard Shaw’ın Kara Kız kitabı için, bir kapak resmi yapmam önerildiğinde, önce kitabı aldım okudum. Kara Kız’ın ilgi çekici arayışı sonunda bulduğu ferahlık ve alaycı gülümseyiş beni de etkiledi. Daha doğrusu, yaşamı kucaklamak için, kollarımı açtım. Sıcaklığın ortasında serinlik, kırmızı içinde mavilik gibidir. Kırmızının getirdiği sıcaklığa, mavinin serinliğini kattım. Pastel boya ile, yukarıdaki resmi yaptım. Cem Yayınevi, Kara Kız’ın kapağında bu resmi kullanıyor. 



Belirleyici olguyu çizgiyi biçimi rengi görmek yetmez. Aynı zamanda, olması gerekeni de görmek gerekir. Görülen gerçeğin içine duyguları düşleri katmak ve soyutlama yapmak gerekir. Soyutlama yapmak, insanı insan olmayandan ayıran temel özelliktir.  Uçan kuşun kanadını kuyruğunu göremeyiz. Ama yine de her kuşun kanadı kuyruğu olduğunu biliriz. Uçan Kuş çizimi yaparken, gördüğümüz kuşu değil, düşündüğümüz   kuşu örnek alırız. Gereksiz ayrıntıları atarız. İstediğimiz değişikliği düzeltmeyi yaparız.




Fikret Mualla’nın guaş boya ile yaptığı bir resimden ayrıntı. 



Fikret Mualla’yı örnek aldım ve bu çizimi yaptım. Kendi yaptığımı da beğendim. 





Kargamışlı Toprak Ana’nın başındaki başlık ve üzerindeki giysi, Anadolu’da kadın giyim kuşam beğenisine üç bin yıllık örnektir. 




Toprak Ana’cığımız bir zamanlar incecikmiş!.. 




Ekrem Akurgal’ın Hatti ve Hitit Uygarlıkları kitabında (Şekil 6-h) basit çizimini gördüğüm beş bin yıllık bu tabak deseni büyüleyicidir. Çizimi yeniden yaptım. Kendi yaptığımı da beğendim. Çize çize çizgi çizmeyi sevdim. 




Resimde çizgi, belkemiği değerindedir. Allı yeşill mavili giysi giydirilmiş karga korkuluğu bile güzel gözükür. Öyle ise, önce çize çize güzel çizgi çizmeyi öğrenmeliyiz. Yaptığımız çizim güzel olursa, boyama işimiz kolaylaşır. 





Kutup Ayısı, şimdi kara kara düşünüyor. Buzullar çözülüyor. Ayılar dayılar yavrular kurtlar kuşlar ve insancıklar aç kalıyor. Ama bazı çocuklar ekmeği çöpe atıyor!.. 





Elma desem, elma değil. Armut desem, armut değil. Çilek desem, beneği yok. Yumurta desem, kulpu yok! Domates desem, iyice yıkasam, yanağından ısırsam, beni bildin, ben de seni sevdim, der mi? 















Bu bir turna kuşudur, dert ortağımızdır. En güzeli, ya allı turnadır, ya telli turnadır!.. 







Resim yapmanın yararlı olacağına inanmış öğretmenler ve onlara inanmış büyükler,  ufacık minicik çocukları resim boyamak için zorluyor. Boya kalemleri ile resim yapmak, iğne ile kuyu kazmak gibidir, bu yol yanlıştır. Çizim yaptıysan, sulu boya kullanamazsın. Guaş boya kapatıcı olduğu için, çizimden yararlanamazsın. Öyle ise, doğru olanı araştıracaksın. Pastel boya kullunucaksın. Ve bu deftercikten yararlanacaksın!.. 






CAHİT ÇELİK  GSM:  +90 542 216 1357



Karadolap M. Veysel Karani C. No: 55
Alibeyköy 34065 Eyüp - Istanbul




Arka kapak yazısı: 

Tarih, belgeye bilgiye sezgiye dayalı kurgulanmış hikâyedir. Doğaldır ki, her yazı yazarının kavrayışını duygularını düşlerini gerçeğini yansıtır. Köleciler, tarih yazarlığı yaparken, zalimliği zorbalığı haklı gösterdi, köleciliğe karşıt olan her şeyi aşağıladı suçladı. Arkeologlar geçmişin küllerinden kaya gibi sağlam bilgiler üretiyor. Bu bilgileri doğru değerlendirenler, beş bin yıl önce toplumun sınıflara ayrıştığını bilenler, bu ayrışmanın dörtbin yıl önce ulaştığı boyutları görenler, Anadolu’yu dışarıdan gelen yaban sürüleri yaktı yıktı demezler. Bunu dedikten sonra, Frig Uygarlığı’nı galiba bu yakıcı yıkıcı yaban sürüleri yarattı, diyemezler.

Ekrem Akurgal, dört bin yıl önce Anadolu’da altından beş kat değerli bir maden vardı, bu maden o çağda yeni keşfedilmiş demir olsa gerektir, diyor. Az bulunuyor olsa da, demir o çağda niçin bu kadar değerlidir? Demirden yapılmış baltayı bıçağı kamayı eline alırsan, istediğini kesersin. Gırtlağına dayayınca bıçağı, herkesi köle yaparsın. Bulunduğun yerde yörede kıral olursun. Köle olmayı kabul etmeyenler de seni cayır cayır yakar. İşte buradan, dört bin yıl önce Anadolu’da ne olduğu açığa çıkar. Beş bin yıl önceye gitmezsen, dört bin yıl önce Anadolu’da ne olduğunu bilmezsen, Hatti’den Hurri’den Luvi’den Pontos’dan Selçuklu’dan Osmanlı’dan “Bana ne ya!..” dersen, belirleyici olguyu çizgiyi biçimi rengi gerçeği görmezsen, önünde sonunda birgün Türkiye toprağına hasret kalırsın. Vatan ne demekmiş, işte o zaman anlarsın.

1949’da Amasya’da doğdum. İlköğretmen Okulu’nu Tokat’ta başlayıp Perşembe’de 1971’de bitirdim. Asıl ilgi alanım resim yapmaktı. Ama o günlerin koşulları gereği, resim yapmayı bıraktım. Aralık 1979’da bir operasyon sırasında tutuklandım. 12.Eylül’den üç ay önce serbest bırakıldım. Kaldığım yerden devam ettim ve birgün emekli olmayı başardım. Bu kitapçık, öğretmenliğimin son yıllarında yaptığım çalışmaların ürünüdür. Daha doğrusu, çizgisini çizimini kişiliğini örnek aldığım öğretmenim Hayrettin Kılıçkan’ın Tokat İlköğretmen Okulu’nda uyguladığı programın yedi sekiz dokuz yaşındaki çocuklar için güncelleştirilmiş biçimidir. Büyükler için de yararlı olabilir.


Kapak Resmi: Osman Çatak
ISBN:  978-605-61065-0-7